22 Ağustos 2012 Çarşamba

Osmanlıca Tuğra

Osmanlıca Tuğra: Tuğraların Yapısı
Osmanlı padişahlarının tuğraları sanatsal açıdan ayrıcalıklı bir konuma sahiptir. 
Tasarım ilkeleri, kaligrafik zenginlik ve biçimsel anlamda hat sanatında tek örnektir. İçinde müzik de vardır, resim de. Tarih de vardır, hayal gücü de... 
Tuğra bu anlatım gücünü ve zenginliğini belgesel boyutu yanında sanatsal gücünden de alır ancak çoğu zaman Tuğraların belgesel boyutları ön planda tutulduğu için sanatsal zenginliği ihmal edilir. 
Tuğra bir doğrulama ve tasdik etme işaretidir. Osmanlılarda tuğra, sultanın yazılı alâmeti, nişanı yani bir nevi imzasıdır tasdik edici ve doğrulayıcı bir işaret olarak kullanılmış ve fermanların sonlarında alâmet-i şerifime itimat kılasınız sözü yer almıştır. 
Osmanlı devletin kuruluşundan saltanatın kaldırılmasına kadar önemini kaybetmeden çok değişik yerlerde kullanılmış, hat sanatımızın bir kolu olarak gelişmiş, devrini tamamlamış ve bu gün kültürümüzün bir parçası olarak tarihe mal olmuştur.  
Önceleri berat, menşur, ferman, vakfiye, hüküm, mülknâme ve hüccet gibi evrak üzerine çekilen tuğra, daha sonraları paralarda, defter kayıtları başında, bir hanedan arması olarak bayraklarda, pullarda, resmî abidelerde, nişanlarda, madalyonlarda, harp gemileri üzerinde ve binalarda kullanılmıştır.

 Tuğra 4 bölümden oluşur. 

Sere (Tuğranın alt tarafı-asıl tuğra metninin yazıldığı kısım)
Beyze (Tuğranın sol tarafı – han ve bin kelimelerinin son harfleri)
Tuğ (Tuğranın üst tarafı – dik çizgiler, elif harfi şeklinde)
Hançere (Tuğranın kolları – beyzelerin ucundan devam eden çizgiler)
(hançere; şekil olarak kılıca benzer, bu nedenle kılıç da denir)
Şehzâde Tuğraları Padişah Tuğralarından farklıdır.
Osmanlı padişahlarının erkek çocuklarına Çelebi Mehmed zamanına kadar çelebi bundan sonrada şehzâde denmiştir.
Şehzâdeler kendi adlarına para bastıramaz, kendi adlarına hutbe okutamazlardı. Bu iki imtiyaz yalnız padişahlara aittir. Şehzâde tuğraları da padişah tuğralarına benzer şekilde tanzim edilmişlerdir. Şekil, istif ve metin bakımından pek farklı değillerdi.
Nişancılar Padişahların Tuğrasını çekerler.
Nişancılar devletin eski ve yeni kanunlarını ve protokolü en iyi bilen, şeriatı ve hukuk kanunlarını telif eden kişilerden seçilirdi. Nişancılar bütün resmi evrakı kontrol ederek padişahın alâmeti şerifesi olan tuğrayı çekerlerdi. Padişahların imzası yerine geçen tuğralar padişahlar için çok büyük önem taşırdı. Osmanlı Padişahları tahta çıktıkları ilk gün, kendisine gösterilen örnekler arasından bir tuğra istifi seçer ve bunu saltanatı süresince değiştirmezdi.
Her padişah, içinde kendi adı da geçen Tuğrasını döneminin en önemli hattatlarına yaptırır aynı zamanda da nişancılarını farklı kişilerden seçerlerdi.
Tuğralarda Sultanın Babasının Adının Yer Alması Çok Önemlidir.
Padişah tuğrasının istifini seçtikten sonra, tuğraya babasının ve kendisinin ismi eklenirdi. Böylece o tuğranın hangi Osmanlı Sultanına ait olduğu kolayca anlaşılabilirdi.

13 Ağustos 2012 Pazartesi

Osmanlıca Kartvizit

Osmanlıca Kartvizit: Kişisel Kartvizit
Mütekaid Miralay
Selaaddin Saib
İzmir

Osmanlıca Defter

Osmanlıca Defter: Defter Kabı ve içeriği
Defterin ön ve arka kabı ve içeriğinden gçrünüm

Osmanlıca Belge

Osmanlıca Belge: Deniz ticareti ile ilgili belge kabı
Ticaret-i Bahriye
Hulasaları


Osmanlıca Edebi Metin Şiir

Osmanlıca Edebi Metin Şiir: Mejmet Akif Ersoy - Azim

Mehmet Akif Ersoy'un Azim şiiri
AZİM
Sa'dî, o bizim Şark'ımızın rûh-ı kemâli,
Bir ders-i hakîkat veriyor, işte meâli:
"Vaktiyle beş on kâfile sahrâya düzüldük;
Gündüz yürüdük hep, gece bir menzile geldik.
Çok geçmedi, baktım, bir adam hâsir ü hâib
Koşmakta... Meğer eylemiş evlâdını gâib.
Bîçâre gidip haymelerin hepsine sormuş;
Bir taş bile görmüşse, hemen oğluna yormuş.
Avâre peder, nerde bulursun onu! derken...
Gördüm ki ciğer-pâresinin tutmuş elinden,
Lebrîz-i meserret geliyor bizlere doğru,
Taşmış da gözünden akıyor şimdi sürûru!
Yaklaştı şütürbâna nihayet, dedi yekten:
"Evlâdımı buldum... Nasıl amma? Onu bilsen...
Karşımda ne görsem, “O!” dedim geçmedim aslâ.
Aldatsa da tahmînimi binlerce heyûlâ,
Azmimde fütûr eylemedim, ye'si bıraktım...
Mâdâm ki dünyâdadır elbet bulacaktım...
Kumlarda yüzüp, zulmetin a'mâkına daldım;
Hep rûh kesildim... Ne boğuldum, ne bunaldım.
Tevfık-i İlâhî edip en sonra inâyet,
Gördüm gözümün nûrunu karşımda nihâyet. "
İm'ân ile baksak oluyor işte nümâyan,
Sa'dî bize göstermede bir meslek-i irfan:
Bir gâye-i maksûda şitâb eyleyen âdem,
Tutmuşsa bidâyette eğer azmini muhkem,
Er geç bulacak sa'y ile dil-hâhını elbet.
Zîrâ bu şuûunzâr-ı tecellîde, hakîkat,
Tevfik, taharrîye, taharrî ona âşık;
Azmin de emel lâzımıdır, gayr-ı müfârık.
Olsun da emel azm ü taharrîye mukârin;
Tevfik zuhûr eylemesin sonra... Ne mümkin!
Ba'zen iki üç haybet olur rehzen-i ümmîd...
İnsan o zaman etmelidir azmini-teşdîd.
Ye'sin sonu yoktur, ona bir kerre düşersen
Hüsrâna düşersin; Çıkamazsın ebediyyen!
Mahkûm olarak ye'se şu bîçâre peder de,
Evlâdını şâyed o karanlık gecelerde,
Vaz geçmiş olaydı aramaktan, ne bulurdu?
Elbet biri candan, biri cânandan olurdu.
Mehmet Akif Ersoy

Osmanlıca Yapı Kitabesi

Osmanlıca Yapı Kitabesi: Askeri Orta Okul
Mekteb-i Rüşdiye-i Askeriyye
Askeri Orta Okul
İstanbul Gülhane Parkının girişinin karşısındaki bina.

Osmanlıca Gazete

Osmanlıca Gazete: Takvim-i vakaya
Takvim-i vakaya Gazetesi
Osmanlıca olarak yayınlanmış ilk gazetedir.

Osmanlıca Dergi

Osmanlıca Dergi: Terbiye ve Oyun
Terbiye ve Oyun dergisi


Osmanlıca Gazete

Osmanlıca Gazete: Malumat
Malumat Gazetesi
15 Haziran 1316 tarihli nushası.

Osmanlıca Gazete

Osmanlıca Gazete: Servet-i fünun
Servet-i fünun Gazetesi